Obradovic'in Final Four sözleri! Fenerbahçe başantrenörü Zeljko Obradovic, beIN SPORTS'tan İsmail Şenol'a özel bir röportaj verdi.
Başarılı antrenör Fenerbahçe'deki genel durumu değerlendirdi, Final Four'daki şansları hakkında açıklamalar yaptı.
İşte Obradovic'in birçok konuda yaptığı açıklamaların tamamı...
- Koç hoşgeldiniz. Sizin için yeni bir Final Four. Kariyerinizde ikinci kez üst üste üçüncü final four'unuza kalıyorsunuz. Daha önce Panathinaikos'ta 2000'li yılların başında bunu yapmıştınız. Üst üste üç final four çok büyük bir başarı değil mi?
Evet, her şey oyuncuların koyduğu ciddi çalışmaya bağlı.
- Kulüp hakkında konuşmak istemiyor musunuz? Üst üste üç kez nasıl başardınız?
Tabii ki, ilk yıldan bu yana hedefimiz buydu. Fenerbahçe'yi Avrupa'nın en iyi takımları arasına sokmak. O yoldayız, çok çalışıyoruz. Başta başkan, kulüpteki yönetim kurulu üyeleri bunun nasıl olacağını anladılar. Bana, doğru olduğunu düşündüğüm bir çalışma ortamı sağladılar. Başta Maurizio Gherardini ve ekibimizle birlikte. Hepimiz aynı sayfadayız. Elimizdeki sonuçları bu şekilde aldığımızı düşünüyorum.
- Geçen sene CSKA Moskova karşısında dramatik bir final yaşadınız. 21 sayıdan gelerek büyük bir geri dönüşe imza attınız. Neredeyse bu geri dönüş tamamlanmıştı, tek ribaund uzaktaydınız. O andan bu yana nasıl toparlandınız ve Final Four'a kaldınız?
İnsanların bunu konuştuğu çok açık, fakat ben daha önemli olduğunu düşündüğüm bir şeyden bahsediyorum. Aynı final four'da iki maçı da uzatmaya götürdük. Basketbolda, iyi ya da kötü, tek bir karar her şeyi belirliyor. Her detaya dikkat etmeliyiz. Her serbest atış, her güzel şut, her doğru box-out, her şey... Çünkü final four, birbirini çok iyi tanıyan kaliteli takımları bir araya getirir. Benim de ısrar ettiğim nokta, küçük detayların karar verici olduğu. Geçen seneki gibi...
- Sezon boyunca takımın motivasyonunu korumak ne kadar önemliydi? Aklınızda final four varken ve geçen seneki finalden toparlanmaya çalışırken bunu yapmak zor olsa gerek.
Kolay değildi tabii ki. Hep oyuncularıma şunu söylerim. Basketbolda anlaşılması gereken çok çok özel bir şey var: Maçlar idmanın aynasıdır. Nasıl idman yaptığınız, maçı nasıl oynadığınızı belirler. Kuşkusuz. Panathinaikos'a karşı en iyi maçımızı oynamamız sürpriz değil. Aylar sonra ilk kez herkes bir arada idman yaptık, 16 oyuncumuzla birlikte. Genç takımdan Ahmet de vardı. Bambaşka bir antrenman oldu. Bu sayede çok iyi oynamaya başladık. Hepimiz sağlıklı ve çok çok çalışmaya başladık, herkes çok iyi oynadı. Oyuncularımı motive etmek kolay değil. Onlar her maç için içlerinde motivasyonu bulmalılar. Çünkü basketbol oynamayı seviyorlar. Benim için de öyle, maç öncesi özel konuşma yaparsınız ama bu tip şeyleri sevmem. Maç maçtır. İçeri girer, işinizi anlar, en iyisini vermeye çalışırsınız. Sonunda insanlar için oynamaya başladık. Bu sezon Panathinaikos serisinden önce oynadığımız Gaziantep maçında olan şey çok önemliydi. Devre arasında 24 sayı gerideydik, parkeye döndük ve insanlar bizi alkışlamaya başladı. Bu normal değil. Fakat insanların takıma güvenini gösteriyor. Her şey ortada. Böyle bir desteği hissettikten sonra nasıl sahaya çıkıp da motive olmazsınız? İmkansız.
- Sizin taraftarla aranız nasıl? Gaziantep maçı örneğini verdiniz, orada 24 sayı gerideyken büyük bir destek oluştu. Birçok maçta da bu salonda sizin sahada mücadele etmenizi istiyor. Smaçlarda da çok büyük destek geliyor ama kendini parkeye atan bir oyuncuya da destek çok oluyor.
Bu taraftarımızın basketboldan anladığını gösteriyor, bu da beni çok mutlu ediyor. Her zaman, taraftarın bize güveninin çok önemli olduğunu söylerim. Oyuncularıma da "kim için oynadığınızı unutmayın" derim. Öncelikle kendiniz için, bu daha önemli. Sonrasında arkanızdaki bu harika insanlar için. Sezon boyunca en zor anlarda bize güvendiler. Kişisel olarak şunu söylemem lazım, insanlar bana yaklaşıp "Koç merak etme, her şey yoluna girecek" diyor. Bu size enerji ve çalışmaya devam etmenin azmini ve iyi yolda olduğumuz düşüncesini veriyor.
- Maçlarda iki an oluyor. En başta salona girdiğinizde isminizi bağıran taraftar var. Bir de maçın sonunda, kazanırken özellikle, sizin isminizi bağırıyorlar. O anlarda nasıl hissediyorsunuz?
Nasıl hissedilir ki? Çok mutlu oluyorum. Hep o tezahüratların kendim için değil, herkes için olduğunu düşünürüm. Son maçta Beşiktaş'a karşı taraftarımız Final Four'dan önceki son maç olduğunu biliyordu, takımı destekleyip herkese teker teker tezahürat yaptılar. Bu beni çok mutlu etti. Onlara çok teşekkür ediyorum. Anlamaları gereken şey şu, bu takımda oyuncular benden daha önemli.
- Bu salonda geçen sezon Tucker'ın son saniye şutuyla kaybettiğiniz Konyaspor maçı hariç her maçı kazandınız. Euroleague'de iç sahadaki tüm maçları kazandınız. Bu sene ligde iç sahadaki tüm maçları kazandınız. Evet, Euroleague'de bazı maçlar kaybettiniz ama yine de iç saha performansınız çok iyiydi. Bunu nasıl başarıyorsunuz? Ev sahibi olmakla, deplasmanda olmanın farkı ne?
Ben bunun çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Basketbol sahadaki beş kişinin oyunudur. Ben takımımı Panathinaikos'a karşı şöyle hazırladım: "Evet, 13 sene orada kaldım. Tecrübem var. OAKA'da oynamak çok zor. Bunları biliyorum. Ancak basketbol beşe beş oynanan bir oyun." Oyunu basketbolcular oynar, burada da aynı. Evet, çok iyi taraftarımız var ama her şey size bağlı. Her şey aynı. İç sahada her maçı kazandığımızı düşünerek yola devam edemeyiz. Her maçı ayrı değerlendirmeliyiz. Takımı nerede oynadığımızdan bağımsız hazırlamaya devam edeceğim. Basketbol basit bir oyun. Bazen oraya çıkıp takımını destekleyen dolu tribünleri görünce çok güzel oluyor. Özellikle kendimden bahsedersem, bu bana ekstra motivasyon ve maça hazırlanmak için enerji veriyor.
- Ancak siz oyuncularınızı OAKA için de hazırladınız. Ülker Arena'da idman yaparken Panathinaikos taraftarının tezahüratlarını hoparlörlere verdiniz. Bunu duydum.
Yani bu bir sır değil artık?
- Hayır değil.
İnsanlar bundan bahsetmeyi seviyor mu?
- Kesinlikle. Neden bunu yaptınız ve ne yaptınız?
Takımımı o atmosfere hazırlamak istedim. Savunmada da var ama, basketbolda özellikle hücumda bazı sinyalleriniz olur. Oyuncular elleriyle ya da konuşarak anlaşırlar. O atmosferde konuşarak birbirlerini duymaları çok zor olacaktı, biz de her şeyi maç ortamında olacakmış gibi hazırladık. Herkesin kolayca hangi seti oynayacağımızı anlayacağı sinyalleri hazırladık.
- Siz o tezahürat sesini idmanda açınca oyuncularınız nasıl tepki verdi?
Başta biraz sürpriz oldu ama çok idman yaptığımız için her şey iyiydi.
- Her zaman idmandan bahsedersiniz. Phil Jackson kitabını okurken, onun Red Holzman'ın bir sözünü kullandığını gördüm. "İdman sizi kusursuz yapmaz, kusursuz idman yapar." O idmanı nasıl yaptığınızı vurguluyor. Buna katılır mısınız?
Evet, tüm hikaye bu. Bunu bugünden yarına da değiştirebilirsiniz. Bugün kötü idman yaparsanız, yarın iyi maç çıkaramazsınız. İmkansız. Ben bunda ısrar ederim. Konsantrasyon ve idman. Ufak detaylarla başlarız çünkü bu tip şeyleri düşünmek her zaman kolaydır. En başta "direkt pas istemiyorum, bounce pas istiyorum" dediğinizde direkt pas veren bir oyuncunuz varsa, onun hücum setlerini anlamasını nasıl beklersiniz? Ya da savunmada kaymaları yapmasını? Yapmıyorsa, o noktada idmanı durdurup anlatırım. Ben konsantrasyona ve iyi idmanın her şey olduğuna inanırım.
- Pası hangi şekilde vereceğini de mi konuşursunuz?
Evet küçük detaylar. Her şeyi konuşursunuz. Yaptığınız her idmanda bazı sınırlamalar olur. Bu en başından itibaren düşünmelerini sağlar, rahat olmalarını engeller. Kolay değil. Tüm yıl boyunca birçok antrenman var. Oyuncularıma "hazır değilseniz gelin bana söyleyin, o gün idman yapmayın" derim. Dışarı çıkın, takımın geri kalanına sorun yaratmayın.
- İsim sormayacağım ama bir oyuncuya "istersen çıkabilirsin" dediğinizde çıkan oldu mu? Antrenmana %100 konsantre olmadığı zaman?
Bir gün bunu söyleyeceğim ama şimdi zamanı değil.
- İsim sormuyorum ama kesin var demek ki.
En başta isimler sizler için önemli olabilir. Gazeteciler, basın, taraftar... Ben onların yüzlerine bakmıyorum. İyi iş mi yapıyorlar, kötü iş mi, ona bakıyorum. Adı Vesely mi? Berk mi? Barış mı? Gigi Datome mi? Umrumda değil. Ya iyi iş yapıyorsunuzdur, ya kötü. Benim de işim idmanı durdurup bir şeyin iyi mi kötü mü gittiğini anlatmak.
- İdman için bir zamanınız var mı? Örneğin "iki saat idman yapıyoruz ve gidiyoruz" mu dersiniz? Yoksa bir programınız olur ve o program bitene kadar sahada mı kalırsınız?
Tabii ki antrenmanı hazırlarsınız, o esnada bu idmandan ne beklediğinize karar vermeniz gerekir. Antrenmanların bölümleri olur. İlk bölümde her zaman ısınmak ve esneme hareketleri yapmaktır. Sonrasında önemli bazı eğitimler yaparız. Her zaman önce savunma, sonra hücumu çalışırız. Süre oyuncularımın nasıl çalıştığına bağlıdır. Her şey iyiyse, idman hazırladığınız gibi gidiyorsa sorun yok. Bazen bir şey için 10 dakika ayırırsınız, beş dakika yeterlidir. Bazen 20 dakika bile yetmez. Şimdi sezon sonuna geldiğimiz için antrenman süreleri daha kısa ama yoğunluğu daha fazla.
- Siz NBA takımlarını da ziyaret ettiniz ve onların da idmanlarını gördünüz. Onların antrenmanlarıyla Euroleague takımlarının antrenmanları arasındaki fark nedir?
Ben Detroit'teydim. Orada çok farklı bir yöntem var. Sadece bir sabah idmanı yapıyorlar. Teknik kadro sabah dokuzda bir araya geliyor, toplantı yapıp her şeyi hazırlıyorlar. Oyuncular erken gelip şut atıyorlar ve bireysel çalışmalarını yapıyorlar. 11'de normal idman başlıyor. İki saat çalışıyorlar, sonrasında isteyen çalışmayı devam ettirmek için antrenörlerle kalıyor. Çok çok fazla yardımcı antrenör var. Sonrasında serbestler. Bu bir yol. Kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Gelecek için ben de bunu düşüneceğim. Belki bu tip bir şey yapabiliriz. Zaten bu takvimle günde iki idman yapmak çok zor. Son üç-dört ayda neredeyse biz de günde bir idman yaptık. Oyuncular da bunu idare ediyor.
- Bu flaş haber. Zeljko Obradoviç idmanı hafifletebilir...
Hayır, hayır. Her zaman oyuncularım için en iyisini isterim. Bu sene, çok fazla seyahat ettiğimiz için bir şeyi değiştirdik. Normalde maçtan bir gün önce otelde kalırdık. Bunu iptal ettim. "Çocuklar, otele gitmek istemiyorum" dedim. Ancak ne oldu? Onlar bazı önemli maçlardan önce otelde kamp yapmak istediler. Onlar nasıl isterse öyle olur. Ben polis değilim, onlara güveniyorum. Bazı şeylere adapte olmamız gerekiyor, özellikle yeni Euroleague'de.
- Hangi maçlardan önce otelde kalınacağını nasıl seçiyorsunuz?
Söylediğim gibi, bana kalsa otelde kalmam. Oyuncularım seçiyor. Kaptan Melih "Koç biz sabah idmanından sonra otele gitmek istiyoruz" diyor. Bazen maçtan bir gece önce kampa girmek istiyorlar. Bu konsantrasyonla ilgili bir şey. Ben hep onların yanındayım. Sorunum yok.
- Antrenmandaki detaylardan bahsettiniz. Pas ve şut gibi şeyleri konuştunuz ama saha içi yerleşimi de sizin için çok önemli. Bazen antrenmanda öyle hareketler yaptırıyorsunuz ki, topsuz çalışıyorsunuz. Oyuncularınızın pozisyonunu ayarlıyorsunuz. Sizin için ne kadar önemli?
Bu basketbol. Hücumdan bahsediyorsanız iki şey çok önemli: Saha içi yerleşimi ve zamanlama. Ben bunda ısrar ediyorum. Ne hazırlarsan hazırla, en önemlisi rakip savunmayı okumak. Çünkü basketbolda tüm antrenörler aynı şeyi söyler. Savunma size hep bir şey verir, bunu kullanın. Savunmayı oku ve bunu kullan. Var olan en iyi hücum budur. En başta bazı setlerimiz var, nasıl hareket edeceğimizi, rakip takımın hangi bölgesine hücum edeceğimizi biliyoruz. Çünkü stratejiyi hep hazırlarsınız. Ancak son dönemde oyunumuza bakın. İyi savunma ve koşmaya çalışan bir takım. Geçiş hücumunda kolay basket bulabilecek bir kaliteye sahibiz. Eğer böyle oynarsak her şey yolunda gidecek.
- Euroleague playoff maçlarını izliyordum. Real Madrid Will Clyburn'ün dış şutunu boş bıraktı. Olimpiakos Doğuş Balbay için aynısını yaptı. Siz de bunu Nick Calathes'e uyguladınız. Ancak sizin takımınıza bakınca, bazen üç tane şutu olmayan oyuncuyla oynuyorsunuz. Udoh, Vesely, Kaliniç gibi... Bunu nasıl yapıyorsunuz? Saha içi yerleşimini nasıl ayarlıyorsunuz?
Bu zor bir durum. Çünkü ben Calathes'i hiç boş bırakmam. O benim eski oyuncum ve sayı atabilecek kalitesi var. Bugünün basketbolunda rakip oyuncuyu provoke etmek için bu taktiği kullanabilirsiniz. Eğer böyle bir şey varsa, rakibin yapacağı şey de çok basittir. İçeriye girip şut kullanması gerekir. Eğer şutunuz yoksa basketbol oynayamazsınız. Ekpe, Vesely ve Kaliniç'le birlikte oynadığında takımımız için çok büyük bir güç oluyor. Son dönemde Kaliniç'in nasıl şut attığına dikkat ederseniz iyi istatistikler yakaladığını görebilirsiniz. Neden iyi şut atıyor? Çünkü son dönemde daha çok idman yapıyor. Salona gelip çok şut çalışıyor. Esas nokta bu. Her şeyin sonu bu. Oyuncularım basketbolun çok basit olduğunu anlamalı. Basketbol çok basit bir oyun, biri sizin şutunuzu provoke ediyorsa, boş kalıyorsanız şut kullanmanız gerekir. Ben boş şut kullanan hiçbir oyuncuma "bu kötü şut" demem. Savunmada da tam tersi. Her şuta el göstermek isterim.
- Fakat 2011'i hatırlıyorum, Victor Sada ve Ricky Rubio'ya aynısını yaptınız. Üstelik 2011'de de favori değildiniz. Nick Calathes o dönem sizin oyuncunuzdu ve harika oynamıştı. Şimdi Calathes rakipti ve aynı taktikle olmasa da işe yaradı.
Biz antrenörlerin görevi nedir? Oyunculara yardım etmek. Eğer oyuncularımdan birinin şutunun boş bırakıldığını görürsem, ona yardım etmeye çalışırım. Ancak hep bunda ısrar ediyorum, her şey oyuncunun kafasında bitiyor. Bunun bir provokasyon olduğunu anlaması gerek. Üstelik bu bir-iki maçlık mevzu değil. Birçok takım Vesely'nin, Kaliniç'in şutunu boş bıraktı. Ancak basketbolda sayı atmanın birçok farklı yönü var. Sadece dışarıdan şut atmak değil. Çok basit.
- Bu yüzden mi Fenerbahçe'nin hücumlarını analiz etmek çok zor?
Bilemiyorum, rakip koçlara sormanız lazım. Hücumda birçok ihtimalimiz var. Her şeyi en doğru şekilde kullanmaya çalışıyorum. Maça göre, rakibe göre... Son dönemde savunmayı değiştiren bir takıma karşı oynadık. Tam saha pres, zone pres...
- Beşiktaş?
Hayır, tek bir takımdan bahsetmiyorum, genel olarak konuşuyorum. 3-2 savunma, 2-3 savunma, alan savunması, box-and-one gibi şeyler. Bizde her savunmaya karşı hücum var. Oyun kurucularıma "İstediğin seti söyle, endişelenme. Topu çevir ve savunmayı oku." diyorum. Savunmayı oku, çünkü sonucu bire bir kalacak. Yani avantaj hep bir yerde var. Bunu bulmaya çalış ve her şey yoluna girer.
- Şunu anlamama yardımcı olun lütfen. Hem idmanda oyuncularınıza pası nasıl atacağına kadar detaylı talimat veriyorsunuz, hem de onları hangi hücumda nasıl oynayacakları konusunda özgür mü bırakıyorsunuz?
Birileri bana bunun için para veriyor. Bunu yapmam lazım. Basketbol basit şeylerden ibarettir. Hep oyuncularıma sorarım: "Sahaya çıkan tüm oyuncular ne yapmak ister?" Topu alıp şut kullanmak. Kimse savunma pozisyonu almak istemez ki. Yani her şey hücumda başlıyor. Sonra önemli olan şey ne? Pası nasıl atacaklarını konuşmamız lazım. Bunu biliyorlar. Bunu konuşup üzerinde çalışmak için saatler harcıyoruz.
- Ancak istedikleri setleri söyleyebilme özgürlüğüne sahipler.
Evet. Takıma "Maçta ben size bir set söylerim, oyun kurucular başka bir şey. Onları dinleyin." derim.
- Kızmaz mısınız?
Hayır, hayır, hayır. Bu oyun kurucularıma saygı göstermemin bir yolu. Birinin durumunu anlamak için orada olmanız lazım. Burada yapmadım ama en kolay yöntem şudur: Bir uzunu alırım ve oyun kurucu oynatırım. "Hadi oyna bakalım, şu hücumu aç" derim. Bu sayede çok kolay olmadığını anlar. Birinin pozisyonunu anlamak için onun yerinde olmanız lazım.
- Uzunlardan bahsettiniz ve geçmişinizde önemli uzunlar vardı. Sabonis, Badalona'da Corny Thompson, Rebraca, Pekoviç ve tabii ki Batiste vardı ikili oyun bitirmediğinde. Bu takımda sırtı dönük oynayan bir pivotunuz yok. Ekpe Udoh, Jan Vesely'le çalışmak diğerlerine oranla ne kadar farklı.
Buna katılmıyorum. Son maçlarımıza bakarsanız Ekpe içeride çok oynadı, çok da iyi hareketleri vardı. Rakibe göre değişiyor. Jan çok çok iyi bir maç çıkardı Trabzon karşısında. Sadece oyunun bu kısmından bahsediyorum, pota altı oyunundan. Üç numarada Gigi, Kaliniç de sırtı dönük oynuyor. Bazı guard'larımız da yapıyor. Her şeyi rakibin kalitesine göre ayarlıyoruz. Basketbol sayı atmak için en uygun şekli kovaladığınız bir oyun. Bir yönü bu, diğer yönü de perdeleme üzerinden bulunan ikili oyunlar. Ayrıca şutörleriniz için de birçok ihtimal var. Her şeyi maçın hazırlığı için kullanabilirsiniz.
- Vurgulamak istediğim şey, mesela Ekpe Udoh'un oyununda son iki yılda çok büyük bir gelişim var. Kısa devrilmelerde, tepeden pası, şimdi orta mesafe şutu var. Bunu nasıl değiştirdiniz? Pekoviç'i böyle kullanmıyordunuz.
Evet. Çünkü farklı oyuncular.
- Evet, ben de bunu soruyorum.
Bunu Ekpe'ye sormalısınız. O basketbolu çok seviyor, çok keyif alıyor. Hayatının en iyi basketbolunu iki senedir burada oynadığını anladı. Çok mutlu, bunu görmek çok kolay. NBA'de onca yıl oynamasına rağmen çok fazla maçta çok süre almamıştı. Buraya geldi, taraftarımızın ona gösterdiği sevgi ve saygıyı anladı. Benim de antrenör olarak, tüm oyuncularıma yaptığım gibi ona ne kadar saygı duyduğumu gördü. Daha da önemlisi basketbol oynamaktan keyif alıyor. Her şeyi kusursuz mu yapıyor? Hayır, oradan çok uzak. Onunla da konuştum. İşimin bir parçası da bu. Her gün onun daha iyiye gittiğini görmek istiyorum. Sadece Ekpe'den değil, tüm oyuncularımdan bahsediyorum. Ekpe çok akıllı, aklımdaki fikirleri hemen anlıyor. Bence zaten iyi oyuncuyla ortalama oyuncu arasındaki fark da budur. Antrenörden her şeyi çabucak kaparlar.
- Jan Vesely'nin hayatını da oyun süresi içinde çok şekilde değiştirdiniz. Onu dört numarada sırtı dönük kullanıyorsunuz. Sezonun başında "Vesely'nin kendini geliştirmesi için bu çok önemli" demiştiniz. Bu gelişimden memnun musunuz?
Jan Vesely'nin geçen ay nasıl göründüğü, beni çok mutlu etti. Fazlasıyla, çünkü daha odaklanmış, geçen seneki Jan'a benziyor. Koşuyor, savunmada ve hücumda etkin. Kaliteli olduğunu biliyor. Umarım bu şekilde devam eder.
- Bu yıl birçok sakatlık yaşadınız. Bogdan özellikle 13 maç kaçırdı. Takımınızdan çok oyuncu önemli sakatlıklar yaşadı. Tüm sezon boyunca oyuncularınızın tamamını kullanamamak ne kadar önemliydi? Mesela Sloukas sakatlık yaşadı, Atina'ya gitti. Bogdan sakatlık yaşadı, Belgrad'a gitti.
Bakın öncelikle sakatlıkların ne tip sakatlıklar olduğunu anlamamız gerekiyor. Her zaman olabilecek sakatlıklar, yaşananlar kas sakatlığı değildi. Bu çok farklı. Biz herhangi bir oyuncuyu kaybettiğinde, sorun yaşayan bir takımız. Bir, iki, üç oyuncu olmayınca daha da kötü oluyoruz. Real Madrid maçında Kostas Sloukas, Gigi Datome ve Anthony Bennett yoktu, rotasyondan üç oyuncu. İkisi dış oyuncumuz. Bir oyuncu bile olmayınca kötü, iki oyuncu olmayınca kesinlikle farklı. Playoff başlamadan önce oyuncularıma şunu söyledim. Bizim dışarıda oynamamız, Panathinaikos'un ev sahibi avantajına sahip olmasının bir önemi yok. Önemli olan sağlıklı olmak ve iyi antrenman yapmak. Ve 10 gün boyunca çok da iyi çalıştık. Öncelikle savunmada bazı şeyleri değiştirip koşmaya başladık. İdmanda tüm hareketlerimiz koşmak üzerineydi. Koş, koş, koş, bir oyuncu fazla ol. Israr ettiğim bir şey var, savunmada ve hücumda bir kişi fazla olmak istiyorum. Çok daha kolay. Bu ne demek? Sahada koşmamız lazım. Sezonun başıda oyuncularıma "Çocuklar, ne yapmak istersiniz? Savunma yapıp koşarak kolay basket atmak ister misiniz?" dedim. "Evet" dediler. Yarım saat sonra hepsi yoruldu, kimse koşmadı. O zaman ne olacak? Ben koşamam ki, ben antrenörüm.
- Artık koşmuyor musunuz?
Koşuyorum elbette, ancak bu seviyede değil.
- Bunu sormak istiyorum. Hücumun savunmadan başladığını vurguluyorsunuz hep. Ancak Fenerbahçe'nin istatistiklerine baktığınızda Fenerbahçe'nin hücum sayısı ligin en düşüklerinden biri. Fenerbahçe, Real Madrid gibi hızlı oynamıyor. Bunu nasıl bekiyorsunuz?
Bu aynı zamanda bir şeye bağlı. İyi bir şey söyledin, hücuma her zaman savunmayla başlarız biz. Fakat başka bir yolu da var. Hücumda akıllı oyna, topu kaybetme ve yaşadığımız problemlerden biri de bu aslında. Bazen çok kolay top kaybediyoruz. Bunun yüzünden de pozisyon sayımız çok fazla değil. O yüzden şut kullanmak daha iyi, çünkü daha iyi şutlarda sayı ihtimalin artıyor. Hücumu kontrol etmek, rakibin kolay basket bulmasını engellemenize yarar. Real Madrid'e karşı yarı finalde kilit noktalardan biri de bu olacak. Kesinlikle. Bu bizim koşmak istemediğimiz anlamına gelmiyor. Her şey tam tersi. Akıllı koşmamız lazım, hücumu doğru kullanıp topu kaybetmemek lazım. Özellikle Real gibi koşmayı seven bir takıma karşı kötü şut kullanmamak ve onlara kolay basket imkanı vermemek lazım. Yüzde yüz eminim ki maçın anahtarı bu olacak.
- Peki bu açıdan bakınca hücum ribaundlarına yaklaşımınız nedir?
Bu ribaundlara girmeyi seven oyuncuların bireysel tercihlerine bakar. Çünkü en iyi ribaundcular, en uzun oyuncular değildir.
- Bazen Bobby Dixon da ribaund alıyor.
Evet. Birincisi, ribaund için isteğinizin olması lazım. İkincisi iyi pozisyon almanız gerek. İdmanlarda da, oyunun bu yönünü düşünerek bazı çalışmalar yapıyoruz.
- Zeljko Obradoviç'i sahada ne sinirlendirir?
Oh.
- Çok şey mi? Zamanımız var mı?
Hayır. Temelde konsantrasyon. Eğer yeterli konsantrasyona sahip değillerse kızıyorum. Çünkü basketbol hataların oyunu. Top kayıpları da var, bunu kabul ediyorum. Ancak aptalca top kayıplarına tahammülüm yok. Çünkü o da konsantrasyon eksikliğinden geliyor. Bazı kolay basketler ne kadar konuşursanız konuşun, ne kadar detaylardan bahsetseniz de maçta yaşanıyor. Bu da beni çok sinirlendiriyor. Fakat bu da oyunun bir parçası.
- Bazen bir oyuncunuz boş şutu kaçırınca alkışladığınızı görüyorum.
Evet, her şey buna bağlı. İyi şut, iyi şuttur. Şutu kullanan kişi sahadaysa, bu benim ona güvendiğimi gösterir. Eğer bir oyuncu bomboş şut kaçırırsa, bu onun değil benim sorunumdur. O şut kullanmaya devam etmeli. 10'da sıfır, 10'da sıfır. Bu yine benim problemim.
- Xavi Pascual eşleşmesini konuşmak istiyorum. Özellikle ilk maçta molalarını çok erken harcadı. Sanırım ikinci maçta da. Yunanistan'da basın bu konuda onun çok üstüne gitti. Sizce 2011 yılından sonra Pascual karşısında bir avantajınız var mı?
Hayır. Öncelikle Xavi Pascual'e çok saygım var. O harikulade bir antrenör. Tabii ki, bu sizin işiniz ve insanlar bu şekilde konuşmayı çok sever. Xavi Pascual'in ne kadar iyi olduğunu biliyorum. Maça nasıl hazırlandığını, tıpkı benim gibi bu üç maçta oyunu değiştirmek için ne kadar çabaladığını biliyorum. Bu Xavi Pascual ve Zeljko Obradoviç arasında bir maç değildi. Bu, Panathinaikos'la Fenerbahçe arasında bir maçtı. Hep böyle olur. İnsanların karşılaştırma yapmasını anlıyorum, bunun hakkında konuşmayı sevmelerini anlıyorum. Fakat ona karşı saygım büyük.
- Hadi ama koç. Kariyeriniz boyunca 19 playoff maçında bir kez kaybettiniz. Ve o maçı da kusursuz bir şekilde hatırlıyorum. Barcelona'daki maçtı ve neredeyse kazanıyordunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz? Mayıs ayında nasıl bütün maçları kazanıyorsunuz?
Oyuncular. Maçları oyuncular kazanır.
- Partizan'da yaptınız, Joventut'ta yaptınız, Real Madrid'de yaptınız, Panathinaikos'ta yaptınız ve şimdi Fenerbahçe'de yapıyorsunuz.
Bu benim oyuncularımın iyi oynamaya hazır olduğunu ve iyi oynadıklarını gösterir.
- Her yerde.
Her yerde. İyi oyunculara sahip olduğum için mutluyum.
- Burada alçakgönüllülük yapıyorsunuz. Ben sizin kariyerinizi çok yakından takip ediyorum ve sizin için işlerin Temmuz, Ağustos, Eylül ayında başladığını biliyorum. Bazen Zadar Turnuvası'nda yaptıklarınızı hatırlıyorum da, birçoğunu normal sezonda kullanmadınız bile. Şimdi maçta bir ya da iki pozisyon görünce "Bu Zadar'daki hazırlık turnuvasında vardı, hatırlıyorum" diyorum.
Hazırlık dönemi, önemli olan her şeyin üstünden geçmek için var. Daha önce konuştuk, her türlü savunma ve hücumlara karşı hazırlıklı olmalısınız. Temel şeyler hazırlık döneminde yapılır. Normal sezonda ince ayarlara çalışırsınız, çünkü çok vaktiniz yoktur. Yani en az beş-altı idman yaptığımız maçlarda iyi oynamamız bir sürpriz değil. Sadece bir idman yapabildiğimiz maçlarda da kötü oynadık. Her şey orada biter. Kendinizi kaç kere hazırladığınız çok önemlidir. Bu sene ya da seneye aynı olacak. Bazen Perşembe-cumartesi oynuyorsunuz. Ya da Euroleague'de olduğu gibi hafta içi iki maç. Buna hazırlıklı olmalısınız. Bu yaz üzerinde durduğum şey de, hazırlık maçlarını normal sezon takvimine benzer şekilde oynamaktı. Kendimizi hazırlamak için bir gün boş, bir idman ve maç günü hazırlıkları vardı. Bazen bu kolay değil, fakat yine söylüyorum. Oyuncular maç için önemli olduğunu düşündüğümüz her şeye odaklanıp, konsantre olmalılar.
- Fenerbahçe'nin kaç hücum seti var? Evet, bazı varyasyonları olduğunu biliyorum ama Fenerbahçe'nin kaç hücum seti var?
Bir fikrim yok. En az 100'dür.
- 100 mü?
Evet, en az. Bilmiyorum, asistanlarıma sormam lazım. Fakat bir maç öncesinde onlar içinden seçersiniz. 10 set ve özel kenar oyunları ve mola dönüşü oyunları olur. Tabii ki oyuncuların kolay hatırlayacağı şeyler olmalı, çünkü hepsini aklında tutmak imkansız.
- Benim için 100 sayısını duymak sürpriz oldu.
Kesinlikle. En az o kadardır.
- Peki, bu Fenerbahçe takımında son saniyede nerede olmak istersiniz? Hücumda mı, savunmada mı?
Son saniyede? Her zaman hücumda olmak iyidir. Maça ve her şeye bağlı. Şartları da iyi belirlemek lazım. Molanız varsa bu size yardımcı olur. Ancak birçok kez bir şeyler hazırlamak için mola almaya bile gerek kalmaz. Eğer özel setleriniz varsa. Yani kenar oyunu ya da pota altı oyunundan bahsediyorum. Ya da savunmaya karşı nasıl tepki verdiğinizle alakalı. Oyuncularımız rakibin savunmada nasıl tepki verdiğini zaten biliyorlar. Çözümün ne olacağını da biliyorlar. Ardından her şey uygulamaya kalmış. İşte tam da bu yüzden oyuncular daha önemli diyorum, tereddütsüz.
- Bu yıl hatırlıyorum bazı savunma pozisyonlarında bire birde kaldınız. Darüşşafaka maçında Nikola Kalinic ve Brad Wanamaker bire bir kalmıştı. Brad perdeleme istemedi ve şutu kaçırdı. Siz de kazandınız. Bu salonda Real Madrid maçında Sergio Llull'da da aynısı oldu.
Evet, aynı oyuncu.
- Aynı oyuncu, aynı oyun. Rakipler perde istemedi. Kaliniç'i çoğunlukla perdeleme sonrası adam değiştirmede kullanıyorsunuz. Sizce Kaliniç bugün toplu oyuncuları daha iyi savunuyor mu?
Bak, sonuçta ikisi de şutu kaçırdı. Umarım aynısı olur. Eğer öyle olursa mutlu oluruz. Tabii ki bu çok net. Rakiplerin bazılarında lider oyuncular var. Darüşşafaka Doğuş'taki Wanamaker ya da Real Madrid'deki Llull gibi. Top onun eline gider. Siz de karşısına iyi savunmacı koyup bazı sürprizlere hazır olmalısınız. Bazen perdelemeyi kullanırlar, bazen ona bir top kullandırıyor gibi gösterirler ve Real Madrid'de olduğu gibi Jaycee Carroll'a şut hazırlarlar. Biz son hücumları nasıl kullandıklarına çalışıyoruz. Hazırlanıyoruz buna. Fakat bazen onu kullanırlar, bazen kullanmazlar. Nasıl bileceksiniz? Rakibi şaşırtmak oyunun bir parçası. Siz de onları hep şaşırtmaya çalışırsınız.
- Euroleague'deki en iyi savunma takımlarından biri sizde. Özellikle yardım savunmasında çok aktifsiniz, defansta çok koşuyorsunuz. Bazı takımlara karşı zor anlar yaşıyorsunuz, Darüşşafaka Doğuş gibi. Maccabi gibi, bire bir oynayan takımlara karşı zor anlar yaşadınız. Bunu nasıl açıklarsınız?
Bu basketbol. Her şey bire bir oyunuyla başlar. Yıllar önce henüz bir oyuncuyken Yugoslavya milli takımının eski antrenörü Kreşimir Çoşiç'i dinliyordum. Eğer bire birde rakibini geçebilecek kadar iyi bir oyuncunuz varsa, derhal avantaj elde edersiniz. Bu sayede çok kolay hücum edersiniz. Etrafına şutörler koyarsınız, penetre edersiniz, pas pas işi çözersiniz. Tam tersi de aynı. Eğer bire birde kötü savunmacınız varsa sorununuz vardır. Kaymaları yapmak zorundasınız. Basketbol çok basit. Temeli bire bir. Bazı takımlar bunu bize karşı kullanıyor. Gaziantep maçı örneğinden gidelim. İlk yarı, bizi her bire birde yendiler. Oyunu değiştirmemiz gerekti, bire bir savunma yapmamız gerekti, iyi de yardım getirmemiz lazımdı. Sonunda maçı kazandık. Biliyor musunuz, bu da idmanın bir parçası. Savunmada ve hücumda bire birde ne kadar iyi oldukları takım için de, oyuncu için de işi kolaylaştırır.
- Panathinaikos serisi öncesinde Fenerbahçe oyun kurucularının işinin çok zor olduğunu düşünüyordum. Çünkü Chris Singleton, James Gist ve Kenny Gabriel gibi çok hızlı ve atletik uzunları var. Kısalara iyi baskı yapıp tuzağa düşürüyorlar. Sizin de söylediğiniz gibi Fenerbahçe oyun kurucuları bazen top kaybetmeye meyilli oluyorlar. Ardından, siz de uzundan uzuna paslaşmayı kullandınız. Ekpe Udoh ve Jan Vesely arasında. Bu da sizin çembere yaklaşmanızı sağladı. Takımınızı buna nasıl hazırladınız?
Basketbolun bir parçası da bu. Bazı şeyleri yapabilen oyuncularınızın olması. Birçok maçta Ekpe, uzun oyuncu olarak çok asist yaptı. Çünkü oyunu biliyor, pas vermeyi biliyor. Trabzonspor maçını hatırlıyorum, Kaliniç sekiz asist yaptı. 30 dakika oynadı, iki şut kullandı. Yani takım için oynadığını gösteriyor. Pası kimin vereceğine maç karar verir. Çünkü temelde bazı fikirleriniz vardır, ancak her şey rakip savunmaya bağlı. Savunma size ne verecek? Başta söylediğimi hatırlarsan, savunma sana her zaman bir şey verir. Bunu kullan. Ne olduğunun önemi yok. Tabii ki kısaların asist yapması uzunlara oranla çok daha kolaydır. Çünkü top onların elinde daha çok kalıyor. Ayrıca herkesten fazla top kaybı yaparlar, bu da topu kaç saniye elinde tuttuklarıyla alakalı. Oyunculara her şeyi öğretmenin en iyi yolu, idmanların başında herkesin aynı şekilde çalışmasını sağlamaktır.
- Siz takımınızı büyük maçlara kafaca da hazırlıyorsunuz. OAKA'da neredeyse 25 bin kişi vardı. Pero Antiç oyuna girdi ve mıknatıs gibiydi. Tüm tepkileri üzerine çekti. Tabii ki eski bir Olimpiakos oyuncusu, Fenerbahçe oyuncusu ve ülkesi yüzünden onu pek sevmiyorlar. Pero üzerinde çok baskı vardı. Bunu oyunda bir taktik olarak mı kullandınız? Takımınıza yardımcı oldu mu?
Hayır, kesinlikle. Ben öyle bir şey düşünmem. Her zaman oyuncularımı sahada kötü bir şey yapmamaları için hazırlarım. Başka bir oyuncuyu, taraftarı provoke etmelerini istemem. Oyuna konsantre olmalarını isterim. Bu benim yolum. Onları hep sakinleştirmeye çalışırım ve maça odaklanmalarını isterim.
- Peki, Final Four geldi. Yine 2015. Fenerbahçe - Real Madrid ve Olimpiakos - CSKA Moskova. Şimdi Real Madrid maçı için nasıl hissediyorsunuz?
Dürüst olmak gerekirse çok çok farklı bir durumdayız. İki yıl önce Fenerbahçe'nin ilk Final Four'uydu. Madrid'deydi ve uzun yıllar birlikte oynayan bir takıma karşıydık. Yine benzer şeyler söyleyebiliriz. Bazı değişiklikler olsa da mükemmel bir kadroları var. Her pozisyonda birçok seçenekleri var. Ancak ben takımca çok daha iyi olduğumuzu düşünüyorum. O yarı finali oynadıktan sonra tecrübe edindik. Geçen yıl Real'le playoff oynadık. Bu yıl hazırlık maçlarında karşı karşıya geldik. Onlara karşı İstanbul'da da, Madrid'de de çok sert maçlar oynadık. Artık farklı olduğunu düşünüyorum. Ancak biz yine de Real Madrid'e saygı duymalıyız, çünkü normal sezonu domine ettiler. Çok iyi basketbol oynadılar. Pablo Laso'nun tarzı Real Madrid'in koçu olduğu ilk günden bu yana aynı. Biz her şeyi biliyoruz. Bizim bildiğimiz gibi onlar da bizi biliyor. İki takım için de çok çok zor olacak. Çok iyi bir maç olacağına inanıyorum ve eminim ki küçük detaylar karar verecek.
- 2015 yılında çok zor bir maçtı ve sizi sahada adeta dövdüler. Nocioni geldi ve fiziki olarak yenildiniz. Sonrasında yaz döneminde ayarlamalar yaptınız ve kadronuza Pero, Bobby, Ekpe, Kalinic gibi mücadeleci oyuncuları eklediniz ve 3-0 kazandınız. Ardından onlar da size karşı önlem aldı ve Jan Vesely ve Ekpe Udoh'la eşleşmek için Anthony Randolph ve Othello Hunter'ı transfer ettiler. Siz buna nasıl karşılık vereceksiniz?
Ben bizim onlara göre ya da onların bize göre ayarlamalar yaptığını düşünmüyorum. Onlar da bizim gibi, mümkün olan en iyi takımı kurmaya çalıştılar. Ben takımımı sadece Real Madrid'i düşünerek kurmadım, çünkü bu çok büyük bir hata olurdu. Başka takımlar var, özellikle herkesin her takımla oynadığı Euroleague sisteminde her takıma karşı hazır olmalısınız. Bu sistemde oynamaya hazır 12 oyuncu bulundurmalısınız. Hatta 12 bile değil, 15-16. Evet, takımı değiştirdiler. Real için bence en büyük değişiklik Luka Donçiç'in bir yaş daha yaşlı olması. 1-2-3 oynayabilen bir isim. Belki NBA'e gitmek için takımdan ayrılan Sergio Rodriguez kadar saha görüşü yok ama takıma katkı yapabileceği birçok farklı yeteneği var. Bu açıdan daha farklı bir takımlar. Bence savunmada geçen yıla oranla çok daha iyiler. Tabii ki hücumda geçen yıla oranla daha sınırlılar ama kolayca 90'lı sayılara ulaşabiliyorlar.
- İki eski oyuncunuzu sorup kıyaslama isteyeceğim. Luka Donçiç, Dejan Bodiroga'yla kıyaslanırsa...
Luka büyük bir yetenek ve daha yeni oynamaya başladı. Umarım ve isterim ki arzu ettiği yerde olur. Ve Bodiroga Avrupa tarihinin en büyük oyuncularından biri. Geçmişe dönüp kulüp ve milli takım seviyesinde kazandığı kupaları düşünürsek... Sadece bu da değil, nasıl oynadığını hatırlarsak... Kaç maça tek başına karar verdi? Ben onu Real Madrid'de, Panathinaikos'ta ve Milli Takım'da çalıştırdım. Çok özel bir oyuncuydu. Luka bu seviyede olmak istiyorsa, ne yapması gerektiğini bilmeli.
- Bogdan Bogdanoviç ve Sasha Daniloviç...
Aynısı, aynılarını yapmalı. Ufak bir fark, Bogdan artık 24 yaşında ve lider gibi oynamaya başladı. Daniloviç farklıydı çünkü Bogdan kadar topla oynamazdı. Ancak enerji, karakter ve her şeyde bazı benzerlikler var. Bogdan daha da iyi oynayabileceğinin farkına varmalı. Daha genç, 24 yaşında. Önünde büyük bir gelecek var.
- NBA'de başarılı olabilir mi? Sacramento Kings, özellikle sosyal medyada Bogdan Bogdanoviç'le ilgili çok mesaj paylaşıyor. Onu çok istiyorlar.
Bakın, bu Bogdan'ın sene sonunda vereceği bir karar. Önümüzdeki şeye, Final Four'a çok konsantre olduğunu biliyorum. Bogdan akıllı bir adam ve kendisi için en iyi kararı vereceğine eminim. Benim açımdan, antrenör olarak, konuşmam gerektiği zamanda onunla konuşacağım. Ve onun kararına da saygı duyacağım.
- Bojan'ı, Nemanja'yı gönderdiniz. Şimdi de birçok oyuncunuz NBA'in takibinde. Takımınızı bu seviyede nasıl tutuyorsunuz?
Bu çok doğal, çünkü herhangi bir oyuncunun en büyük hayali NBA'de oynamaktır. Avrupa'da kalmak isteyen çok oyuncu yok. Bu da kişisel kararlar. NBA takımlarının bizim oyuncularımıza odaklanması ve onları transfer etmek istemesinden çok gurur duyuyorum. Bu, onların kaliteli olduğunu gösterir. NBA'e gitmek isteyen kim olursa, onlar için mutlu olacağım. Onları destekleyeceğim. Her zaman benim ve takımım için yaptıklarına minnet duyacağım. Biri gider, birine buraya gelme fırsatı doğar. İşler böyle. Ancak ısrarla şunu söylüyorum, işimizi yaparken hepimiz için rahat hissetmek, mutlu hissetmek önemli. Eğer bir kişi bir yerde mutlu değilse, değişimde fayda var.
- Taraftara son mesajınız. Sinan Erdem'den önce onlara neler söylersiniz? Çünkü orada da ev sahibi gibi olacaksınız.
Taraftarımızın takımı dört yıl boyunca yaptığı gibi desteklemesi, beni mutlu edecek. İnanılmaz bir destek vardı. Çok çok mutluyum. Onlara bir kez daha teşekkür ederim. Fakat bir ricam var, rakip takımlara da çok saygılı davranmalarını istiyorum. İlk maçımız Real Madrid'e karşı. Bir kez daha söylüyorum, bu her sporda olmalı. Real Madrid - Barcelona futbol maçını izliyordum. Muhtemelen herhangi bir sporda, Avrupa'da değil tüm dünyada izlenebilecek en iyi maçlardan biri. Santiago Bernabeu'da oynuyorlardı, Messi gol attı ve Real Madrid taraftarına çok yakın olan Barcelona taraftarının bu golü kutladığını gördünüz. Hiçbir şey olmadı. Basketbolun, Euroleague'in buna ihtiyacı var. Taraftarımızdan rica ediyorum, Final Four'a gelen ya da gelecekte bizim salonumuza gelecek diğer tüm takım ve seyircilere saygılı olsunlar. Benim onlara mesajım bu ve gerçekleşirse, çok mutlu olacağım.
- Türkiye'deki derbiler için de bunu söylüyorsunuz sanırım, Galatasaray ve Beşiktaş'a karşı da.
Kesinlikle, kesinlikle. Her maçta aynı olabiliriz. Günün sonunda, bu bir spor. Bazıları kazanır, bazıları kaybeder. Hayat devam ediyor. Hayatta çok çok daha önemli şeyler var.
- Mükemmel bir mesajla bitirdik, teşekkürler.
Teşekkürler.
superFB mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın